Bir Yılbaşı Yazısı..


Yılbaşı yazısı yazmayacağım demiştim kendi kendime.. Yine nasıl geldim buraya nasıl başladım bu yazıya hiç bilmiyorum..
Neden yazmayım dedim? Çünkü biliyorum geçen yıldan şikayet edeceğim gelecek yıla umut bağlayacağım.. Yine..
Geçen yıl 2010’dan ne çok çektiğimi 2011’den ne çok beklentim olduğunu yazmıştım.. Benim yılım/bizim yılımız olacaktı güya bu yıl.. Halbuki nasıl saçmalıyoruz nasıl ! Diyor ya Candan “Kul kurar kader gülermiş”
Değişen ne ola ki bunca büyütüyoruz? Bir gün değil mi geçen? Kasım’dan Aralık’a geçmekten ne farkı var ki?
Geçmiş yıldan bahsedeyim diyorum.. Yazacaklarımı düşünürken beynim uyuşuyor..

Aslında genele bakınca çok hayırlı bir yıldı benim için 2011.. Olması gerekenler oldu, gitmesi gerekenler gitti.. Ama her ne kadar güzel şeylere yol açmak için gidiyor olsa da giden içinden bir parçayı da söküp götürüyor.. İnim inim inletip sızım sızım sızlatıp gidiyor..
Hayatım baştan aşağı değişti bu yıl.. Demişti ya Şems “Hayatım altüst olacak diye korkma.. Nerden biliyorsun hayatının altının üstünden güzel olmadığını” Öyle.. İyi ki..

“Önemli” dediğimiz şeyler o kadar da önemli değilmiş öğretti 2011.. Ve yanlış dualar ölümden beter bir acıya sürükleyebilirmiş bizi.. Ölmeyi yeğleyeceğimiz acılar olduğunu gösterdi.. Dilek-1: Allah onları unutturacak acı vermesin..

İşim oldu.. Şubat ayında bir sınava girdim bu iş için.. Önemli bir sınavdı.. Öyle ki Kore’ye gidecekken ablamla, aynı tarihlere denk geldiğinden o yalnız gitti, gidemedim..
Kazanamasam bedeli çok daha büyük olacaktı yani.. Kaçırdığım fırsatın büyüklüğünden ezilecektim altında.. Neyse ki iyi sonuçlandı sınav da “hayırlısı” diyebildik.. Dilek-2: “Hayırlısı” diyebileceğimiz sonuçlar versin Rab.. Kaçırdıklarımıza ağlatıp temelli kaybettirmesin her şeyi..

En sevdiğim yerdeyim.. İstanbul’da..
İşim oldu demiştim ya onun en güzel taraflarından biri bu işin İstanbul’da olmasıydı.. Hayatım boyunca en sevdiğim şehir oldu İstanbul, binlerce kez söylemiştim bunu burda da.. Hiç umut yoktu, buraya gelip burada yaşamam için hiçbir sebep, fırsat yoktu ufukta.. Her şey öyle ani oldu ki.. Sonuçta işte burdayım yarım yıldır.. Güzelliklerinden faydalanacak pek vaktim olmuyor iş yüzünden.. Trafik sorunlarıyla daha samimi bir ilişkim var hatta işime iki otobüsle gittiğimden.. Ama bu mutlu olmama engel mi, şikayet etmek için pişman olmak için sebep mi? Hayır. Dilek-3: “Mutluyum” diyebileceğimiz yerlerde olalım inşallah hep..

Evim oldu.. Hı hı önce homeless’tum ben çünkü 🙂 (yabancı dilimi eşek arısı…)
Şöyle ki; işim dolayısıyla İstanbul’a geldiğimden bir düzenim yoktu başlarda.. Kiraya çıkmayı planlıyordum burada okuyan kardeşimi de yanıma alacaktım.. Hem geçim anlamında biraz zorluk çekecektik hem de düzgün bir ev bulmak öyle çok kolay bir iş değildi.. Bir de o evi doldurması falan ooo zor işti anlayacağınız.. Neyse ki baba beyler el attı da elimizden tuttu da sorun morun kalmadı 🙂 Gayet güzel bir ev bulduk.. Küçük ve pahalıydı ama bize yeterdi ve konumu dolayısıyla pahalı olması kaçınılmazdı.. Kredi çektik ablam, ben, babam ödüyoruz şimdi yavaş yavaş.. Üç kardeş kalıyoruz evin babası da benim ahhah 😀 Dilek-4: İhtiyacı olan herkese Allah ihtiyaçları dahilinde yardım etsin..

Evimle ilgili fotoğraflar paylaşacağım inşallah yakın zamanda 😉

Yıllarca hep bir profesyonel fotoğraf makinem olmasını istedim.. Hatta iki yıl kadar bir süredir -işsiz olunca uzun sürüyo tabi- para biriktiriyordum bunun için.. Amacım Kore’ye gittiğimde oradan almaktı.. Gidemedim yukarıda da bahsettiğim sebeplerden fakat seçenekleri bir kağıda yazıp ablamın eline tutuşturdum “bunlardan birini alıyosun bana” diye.. Aldı da.. Yaklaşık bir senedir sahibim bu hayalime yani.. Gönül isterdi ki fildir fildir gezeyim bol bol da fotoğraf çekeyim yeni bebeğimle amma olmadı işte daha bakalım belki yeni yıl bize bunu verir hea olmaz mı? Dilek-5: Yeterince vakit ve paramız olsun inşallah da fildir fildir gezebilelim milyon tane fotoğraf çekebilelim..

Ailem.. Arkadaşlarım.. Onlara sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumun farkındayım.. Hep farkındayım sanıyordum ama bu yıl o kadar da olmadığımı farkettim bir anda.. Şimdi müthiş (!) farkındayım 😀
Her zaman yanımda olan varlıklarını, orada bir yerde bulunduklarını bilmenin bile yeterli olduğu bişey aile.. İyi ki varlar..
Arkadaşlarımız da aynı şekilde.. Memleketimden iletişimimizi koparmadığımız hala birbirimizi dinlediğimiz, değer verdiğimiz, en yakın arkadaşım diyebileceğim gözdem var.. İyi ki var.. (I lev ye kuzum 😀 )
İstanbul’a gelişimle daha samimi bir ilişkimiz olan blog arkadaşlarım var.. Hepsine mutlu seneler diliyorum.. Umarım yeni yılda daha çok toplanabilir, daha çok Kore muhabbeti yapabiliriz..
Dilek-6: Sevdiklerimizin her zaman yanımızda, yakınımızda olmasını diliyorum.. Hepsine, hepimize sağlık sıhhat diliyorum..

Dilek-7: Bu resimde olduğu gibi her düştüğümüzde elimizden tutup bizi kaldıracak biri olsun mutlaka hayatımızda.. Kendimizi hiç “yapayalnız” hissedip umutsuzluğa düşmeyelim..

Yalanlarla karşılaşmaktan bıktım usandım.. Her birinin ayrı bir bahane olmasından da.. İşte bu yüzden: Dilek-8: Yalansız bir ömür diliyorum.. Mümkün olmadığını bile bile hem de..

2011, başlarında bilgisayarımın bozulması ve ardından işe başlamam dolayısıyla film-dizi anlamında verimsiz bir yıl oldu benim için.. Üç dört saatlik uykularla işe giderek geceleri bu açığı kapatmaya çalışsam da yeterli olmuyor.. Umuyorum dertsiz tasasız sakin de bir yıl olur da yeni yıl açığı kapatabilirim..

2012 Herkese dilediği güzellikleri versin.. Dilerim bunları okuyan herkes en son noktayla beraber mutlu olacağı bir hayata adım atar.. iyi ki diyebileceğiniz/dedirtebileceğiniz bir sene ve hatta bir ömür diliyorum.. Sevgilerimle..

Not: Dilekler her ne kadar numaralandırılmış olsa da aslında sıralı falan değil.. Aklıma geldiği sırayla yazdım sadece.. 🙂

……

Bir hikaye yazacaktır kadın.. Bir karakter yaratacaktır.. Hayatta bulamadığı mutlu sonları yazacaktır.. Bilir ki yoktur mutlu biten şeyler hayatta.. Görür ki kimse mutlu değil.. Bilmiyor kimse elindekinin kıymetini..

Sokaklarda gezerken elele insanlar gördükçe kalbi acır.. Kıskanır mutluluklarını..
Ama dilemez onlar için mutsuz bir hayat.. Ne kadar yansa da içi beddua etmez..
Mutluluk ona nasip olmayacaktır bilir artık.. Yaşadıkları gözüne sokar bu gerçeği adeta..

Bir an düşünür: kitap yazsa nolur ki, yeni bir karakter yaratmak gerçek olmayacak hayaller kurmak daha çok yıpratmayacak mıdır onu? Ya bu rüyanın içine dalar gider kaybolursa? Kim tutar elinden sonra.. Kim kurtarır..

Hatırlar ki yalnız.. Kimsesi yoktur ki onun Rabbinden başka.. Dua eder iyi dilekler de bulunur.. Herkes için.. Onu bırakıp gidenler için bile.. Özellikle onlar için hatta..

Ve bir hayat notu düşer:

Kimseyi kendinden fazla sevme!..

Acı sonlara alış.. Artık ağlama.. Düşünme.. Yaşama bile..

Gidenler anılarını da götürüp gitseler keşke.. Tutamayacakları sözler vermeseler.. Bitecek olan bir sevgi için “asla bitmez” demeseler…

Sıkıntı.. Bırak peşimi!

İletiler toplamı gibi değil mi hayatımız (?)
Güzel bir gün geçiriyorsak kimse engel olamaz bunu facebook, twitter, messenger gibi mekanlarda paylaşmamıza.. Paylaşma isteği duyarız çünkü içimizde kocaman, durdurulamaz bir biçimde..
Çok gizli bişeyse hemen örteriz üstünü.. Sadece anlaması gerekene bir mesajdır bu o zaman.. Bazen ulaşır yerine bazen de takılır engellere..
Bişey iletmek istediğimizden değil de sadece beğendiğimiz bir söz olduğunda da aynı mekanları kullanırız.. İşte o zaman devreler karışır biraz..
Üzerine alınır bazıları deli olurum..

Niye böyle başladım ki bu yazıya? Devam edemeyeceğim sanırım bu şekilde.. Resmi oldu sanki biraz..
Hayatımda olan bitenden bahsedeyim ufacık.. Umrunuzda değil biliyorum sadece ben paylaşmak istiyorum..
Yoruluyorum bugünlerde biraz.. Bedenen değil ama.. Duygularım, düşüncelerim yoruyor beni en çok.. Bazen hiç hakim olamıyorum kendime.. Sinirime, kıskançlığıma,.. Sürekli bir duygusallık hali mevcut üzerimde.. Nefret ediyorum kendimden böyleyken.. Ve biliyorum hep böyle olsam başkaları da nefret eder benden..
Ama olur ya her insanın hayatında böyle dönemler.. Her şey üstüste geliyor diye sitem ederiz hemen.. Deprem üzerine sel sonra da tsunami gibi değil tabi.. Daha küçük çaplı hatta minicik bazen.. Ama nasıl da büyütürüz gözümüzde..
Böyle bir dönemden geçiyorum sanırım ben de.. Küçük sorunlarsa da büyütme hakkımı kullanıyorum sonuna dek.. Bir şeye kafamı bir takıyorum gün boyu atamıyorum.. “Bak diyorum arwen pişman olacaksın yapma bi sakin ol bişey yok” ama yok kendimi bile dinlemiyor yapıyorum ve inanmazsınız pişman oluyorum 🙂
Tabi iş işten geçmiş oluyor.. Köprüleri yıkıp attığım için karşıya da geçemiyorum toparlayamıyorum hooop çöpe gidiyor onca emek…

Uyuyamıyorum bir de.. Dönüp duruyorum yatakta.. Önce çok uyuduğumdan değil elbette ama iki saat de olsa adam gibi uyurdum şimdi o da yok.. Bölük pörçük iki üç saati ancak tamamlıyorum.. Yatıyorum 3 kalkıyorum buçuk “anaa ne çok uyumuşsun aferin kız” diyorum yine yatıyorum kalkıyorum 5 “vaay” diyorum hop yine yatıyorum 🙂 Hep kendi kendime konuşuyormuşum gibi göründüğünün farkındayım.. Ama uyandığımda sanki hiç uyumamış gibi dinç oluyorum o yüzden kendimle bol bol dalga geçebiliyorum 😛 bazen uyanmaktan bıkıp açıp film izlediğim bile oluyor..

Filmler benim ilacım gibi.. Zaten pek ilaç kullandığım söylenemez hastalıktan ölene kadar doktora gitmem genelde.. Biri kolumdan tutup sürükleyecek falan ancak öyle..
Üzgün olsam da, düşünceler beynimi yiyip bitiriyor olsa da film izlerken hepsini unutabiliyorum.. Sürekli değil tabi ama film süresince bildiğin gülüyorum eğleniyorum kaptırıyorum işte kısaca.. Çok iyi geliyor..
Filmler olmasaydı off düşünemiyorum bile öyle bir dünya.. Çok kötü olurdu ya.. Bir kere eminim ki bir çok insan delirirdi.. Psikolojileri her bozulduğunda film izleyip teselli bulan biraz olsun tedavi olan bir dolu insan var (vardır yani kesin, araştırmış falan değilim tabi yalan olmasın olduğuna inanıyorum diyelim)

İnsanlar komik biraz.. Sakince binlerce hata yapıp bir özürle affedilmeyi bekliyorlar.. Ve ben de biraz aptalım sanırım.. Her seferinde affediyorum.. Bu defa alışıyorlar tabi.. Bir sonrakinde birikmiş kırgınlıklarla daha sönük bir af veriyorum ellerine.. Bazen hiç anlamıyorlar.. Ta ki onları umursamayı bırakana kadar..
Birini daha umursamayacağım yakında.. Ya da belki sağlam bir özür gelecek yine affedeceğim.. Ama bazen bunu beklerken sitemler duyuyorum suçlamalar bir de.. Gülüyorum sessizce.. Ne diyebilirim ki..
Yaşlandım artık koşamam kimsenin peşinden gitmesin diye.. Bacaklarım tutmaz bastonla da yetişemem zaten ahaha
Amaan yeter bu kadar dram.. Ben bile sıkıldım kendimden..

Ben bi garibim zaten.. Bazen bin takla atsa uğraşsa çabalasa umrumda olmuyor biri, giremiyor kalbime.. Bazen de mesela çaya fazladan şeker attığımı hatırlayıp söylemeden uzatınca biri çok hoşuma gidiyor açıyorum kalbimin kapılarını 😛 Hani aşık oluyorum anlamında falan değil tabi ama kanım ısınıyor diyelim ya da geçer not alıyor (aha anjelina juliyim ya ben de giriş sınavı var kalbimin bir de peh)
Neyse biraz açayım bunu en iyisi.. Ben çayı 3 şekerli içiyorum (en az :o).. E cafelerde falan da 2 şeker koyuyorlar çayın yanına genelde.. Yanımdaki kişiden şekerinin birini alıyorum hemen.. Neyse ki yanımdaki az şeker atan biri oluyor ne hikmetse.. Sonra tekrar çay içmeye gittiysem o kişiyle ve fazla şeker attığımı unutmayıp söylemeden uzatırsa şekerinin birini; çayın içinde şeker, orda da ben eriyoruz 🙂 Tabi çaktırmıyorum öyle yamışmıyorum (duruşumu da bozmam hiç hıh) ama içten içe hoşuma gidiyor işte yaw.. Ben bazen en çok takıldığım cafeyi masada şeker var mı yok mu diye bakarak seçerim bea ki rahat rahat doldurabileyim çayıma diye 😀 Demeyin öyle duyuyorum sizi:

ben deli değilim!


Deli değilim ben! 😀
Hoş buna ben bile inanmam yahu.. Şu yazının başlangıcına bir de -dayanıp sonuna kadar okuyanlar için- şimdi geldiği yere bakan emin olur zaten..
Haydi kalın sağlıcakla.. (Turist ömer selamı çakan surat)

İsyan vs..

Bu nasıl bir yaz? Nasıl bir tatil?
Sadece sıcağın/güneşin başımıza geçmesinden anlıyoruz yoksa öyle deniz, kum, güneş üçlüsü ve onun keyfi yok bizde.. Tatilsiz geçirdiğim yazlardan biri yine..
Acayip sıkıldım, daraldım ya.. Canım bişey yazmak da istemiyor.. Elimi kaldıramıyorum hea.. Sürekli halsiz, bitkin bir haldeyim.. Sürekli sıkıntıdan patlamakla meşgulüm..
Ne sıkıcı bir yazı oldu bu da.. Silesim var.. Ama başka bişey yazasım da yok.. Offf!!!
İç açıcı bir resim paylaşıyım bari:

Şu bank bile yeterdi leyn biraz oturup soluklanmak, huzur bulmak için..
Sürekli bişeyler izliyorum ama nerden başlasam, hangi birini anlatsam hiç bilmiyorum..
How i met your mother’a bakıyorum arada..
Anime indirip izliyorum sıkça..
Uzun zamandır ilk defa tv dizisi edindim kendime bir de.. Küçük Sırlar ve Çakıl Taşları.. Ama o kadar soyutlamışım ki kendimi televizyondan hangi günler başladıklarını bile tam bilmiyorum desem yeri.. Başını hep kaçırıyorum sonra hayde part part doldur izle..
Merlin’e devam ediyorum yavaştan yavaştan.. Yeni sezon yetişsin bana diye 😛
Sınavlar var onlara çalışmaya başlıcam bir ara.. Kimbilir hangi ara :S
Kitaplarım var sırada okunmayı bekleyen.. Onları bitircem daha..
Böyle yazınca daha çok farkettim.. Ben ne yapıyorum acaba da bunca şey birikmiş bekliyor ya!?

Bu arada bu 41. yazımmış.. Pek buna uygun bir yazı olmadı ya neyse.. Bu niyetle başlamadım sonuçta yazmaya, sonra farkettim 😛
41 kere maşallah deyip geçiyorum 😉

Yolun Sonu..

hayat bir yoldur ve her adım ölüme yaklaştırır bizi


Hayatımızı hiç bitmeyecek bir serüven olarak görürüz hep.. Ölüm bize yabancıdır.. Bizi bulmayacağına eminizdir neredeyse.. Bu rahatlık nerden, nasıl peydahlanır bilmem.. Tek bildiğim bunun doğru olmadığı.. Dünyanın bizi fena halde keklediği…
Ölümü sadece çevremizde birileri öldüğünde -onda da bir kaç dakikalılığına- hatırlarız.. “Bir gün bizim de başımıza gelecek” deriz, yani farkındayızdır da inanmak mı isteyemeyiz yakıştıramayız mı kendimize bilemiyorum.. Halbuki binlerce örnek, ipucu durur gözümüzün önünde sona dair..
Çok üzüldüğümüz zamanlar, yaşamanın artık anlamsız olduğunu düşündüğümüz günler vardır.. Evet o an isteriz ölümü.. Yalvarırız bile belki en kötü günlerde “bugün al Yarabbim canımı” diye.. Bir dakika durup derin bir nefes alıp düşünsek, açsak gözlerimizi bir anlığına ne kadar şanslı olduğumuza şaşarız belki de.. Ve biline ki gidenler istemedi bu sonu, onlara da yakışmadı beyaz elbise..
Her gün ufak tefek şeylere takılırız.. Saçımızın bugün güzel olmadığı gerçeğine oturur üzülürüz bazen.. Öyle basit şeyleri büyütürüz ki gözümüzde bir an sonra farkına vardığımızda güleriz halimize..
Belki günde iki kere önünden geçtiğimiz bir mezarlığı bir yakınımız ölüp de oraya gömüldüğünde farkederiz.. Ölümün soğuğunu içimizde hissederiz o an.. Ama bu da sadece bir an.. Umursamazlığımız, unutkanlığımız öyle feci boyutlardadır ki bir ay önce kaybettiğimiz sevdiğimiz bir insanı ancak ölüm yıldönümünde hatırlarız tekrar..
Hepimiz nankör varlıklarız.. ‘Çiğ süt emmiş’ denir ya insanlar için hakikaten bunu kanıtlar bir haldeyiz..
Çocukken daha olgunduk sanki.. Her şeyin farkında olmasak da önemli şeyleri ayırt edebiliyorduk sanırım.. Yani bir oyuncak için ağlamakla gidenin arkasında ağlamak aynı değildi sanki bizim için.. Şimdi ise bir elbise, bir ayakkabı için gözyaşı döker alamadığımız bir şey için lanetler yağdırır olduk..
Kimsin ki sen ahkam kesiyorsun bizim hakkımızda, genelliyorsun diyebilirsiniz.. Böyle insanlar değilseniz, gerçekten vefalı iyi dostlar iyi kullarsanız lütfen üzerinize alınmayın.. Ama sanırım ben yukarıda bahsettiğim türden bir insanım.. Her kelimesi beni anlatmasa da bana uyan binlerce kelime var bu cümlelerin içinde..
Belki bir an sonra bu yazıyı yazdığım psikolojide olmayacağım ve yine eskisi gibi ölümü unutup dünyanın dertlerine dalacağım.. Ama biliyorum ki sürekli ölümü düşünerek yaşamak yaşamak olmayacak.. Unutup devam etmek benim yararıma olacak.. Diğer acıların gönderildiği yere gönderilecek içimde bu da.. Ölen en sevdiğim kişi olsa da en uzun bir yıl olacak ömrü.. En fazla o kadar kemirecek içimi bu büyük yara.. Bir kelime, bir şarkı, bir film, bir olay,.. sürekli hatırlatacak ama gittikçe verdiği acı azalacak..
Ben eskiden -küçük bir çocukken- geceleri sevdiklerimin öleceği güne ağlardım.. Küçüktüm ya farkında olmazdım bunun beni ne kadar yıprattığının.. Daha gelmemiş bir acıya ağlamak ne büyük bir salaklıktır.. Belki de çok akıllı değilimdir hea..
Bugün bu yazıyı yazıyorum çünkü benim en büyük korkularımdan biri çevremden birinin başına geldi.. En yakın arkadaşlarımdan biri annesini kaybetti..
Ve yersiz olacak olsa da itiraf etmeliyim ki onun benden çok ihtiyacı vardı annesine.. Tutunduğu bir kaç daldan biriydi annesi, hatta en önemlisi.. Kelimeler tükendi, sesler kesildi bu acı haberle.. Elimin ayağımın direnci kalmadı.. Acı benim bile tüm bedenimi kaplamışken Onun halini açıklamaya hangi kelimeler yetebilir..

Bugün olmaz biliyorum ama bir gün bu yazıyı okursan canım her zaman söylediğim gibi yanındayım.. Yetemeyeceği mi, yaklaşamayacağımı bile bilsem de söyledim ya ben senin annen olurum canım.. Bunun için oldukça küçük ve aptal olsam da kalbim seninle beraber acıyor gözyaşlarım beraber akıyor..

Allah rahmet eylesin.. Toprağı bol olsun.. Bu dünyada bulamadığı huzuru umarım öteki dünyada bulsun..

Hayat yine meşgul ediyor bizi bitmeyen dertleriyle..
En sakin göründüğü anda fırtınanın gelmesi uzun sürmüyor..
Öyle oyalıyor ki bizi bırak sevdiklerine vakit ayırmayı kendine bile bi dönüp bakamıyorsun..

Bazen bi resme bakmak rahatlatıyor insanı..
Unutturuyor bütün dertleri bir anlığına..
Huzuru tadıyorsun bi resim sayesinde bazen..

Hiç bilmediğin bir yere hazırlıksız, plansızca gitmek…. Ne güzel olurdu şimdi.. Hatta belki o resimdeki gemiyle..

SınavlaR..!

Ya bu sınavlar nasıl başa bela bir şey.. Bir türlü yakamızı bırakmıyolar.. Sürekli çalış çalış nereye kadar? Biz ne zaman eğlencez peki? Hayatın tadına ne zaman varıcaz?
Böyle söylüyorum diye inek olduğumu zannedebilirsiniz.. Ama yakın bile değilim tabiki 😛 Bana bi dünya kitap ver kapat bir odaya aylarca durabilirim okuyabilirim hepsini.. Tabi romanlardan bahsediyorum.. (araya bir kaç tane de film sıkıştırsalar fena olmaz hani)
Ama ders kitaplarıyla aram bir o kadar kötü.. Ne olacak bu halim hiç bilmiyorum.. Bir baltaya sap olamıcaz anlaşılan bu gidişle.. O yüzden gelecekle ilgili isteğim; filmlerle veya kitaplarla ilgili bir meslek sahibi olmaktı hep.. Geç mi kaldım acaba? Neyse hayatın akıntısına kapıldım gidiyorum şimdilik.. Geleceğim bulanık şu an ama umudum bi gün her şeyin kesinleşeceği ve güzelleşeceği üzerine..
Geçen hafta vizelerim vardı yine.. Üniversitelilerin başının tatlı belası 🙂
Neyse iyi kötü atlattık bir şekilde.. Karar verdim sonuçlar açıklanana kadar kafa yormucam üzerinde.. Kötüyse iki defa üzülmenin anlamı yok di mi bi defada kapatırız hehehe 😀
Bu hafta sonu da YGS vardı.. Nam-ı diğer: ÖSS! Adı bile ürkütücü hea 😀
Ben girmedim ama etrafımda titreyenlere şahit oldum bol bol.. Birçok arkadaşım, kardeşim, kuzenlerim girdi çünkü.. Gelecek korkusu ne kadar kötü bir şey yaa!

Nese herkese geçmiş olsun.. Umalım ki geçmiş olsun.. Hoş bu sene bir defayla da bitmiyor sınavlar ama umarım herkes istediği puanları alır, istediği okullara yerleşir.. (Japonum sen atlattın sayılır şanslı veled!)
Allah herkesin yardımcısı olsun.. Herkesin alnına güzel yazılar yazsın kaderlerine güzel resimler çizsin 😉
(Bu resim güzelmiş hea 🙂 ÖSS kalksın yaşama zaman kalsın!)